İngilizce içindeki see ne anlama geliyor?

İngilizce'deki see kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte see'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki see kelimesi görmek, izlemek, seyretmek, görmek, görmek, seçmek, görmeye gitmek, ziyaret etmek, ile görüşmek, anlamak, görmek, kavramak, anlamak, anlamak, piskoposluk, ortaya çıkarmak, görmek, bakmak, gözünde canlandırmak, kabul etmek, olarak görmek, gözü ile bakmak, nazarıyla bakmak, emin olmak, çıkmak, flört etmek, görüşmek, bakmak, ilgilenmek, görmek, görüp geçirmek, farketmek, C harfi, C, do notası, C, selsiyus, görmek, icabına bakmak, düşünmek, bakmak, ilgilenmek, içeri buyur etmek, kovalamak, geçirmek, uğurlamak, yolcu etmek, kapıya kadar geçirmek, uğurlamak, kontrol etmek, sonuna kadar götürmek, yeterli olmak, bakmak, ilgilenmek, meşgul olmak, Vatikan, anlıyorum, görüşmeyeli uzun zaman oldu, anlamasına/görmesine yardım etmek, görülmesi gereken, madalyonun her iki yüzünü de görmek, sonuna yaklaşıldığını görmek, meyve vermek, çift görmek, biri iki görmek, flört etmek, hemfikir olmak, uygun görmek, yeni yılı kutlamak, başka bir gözle bakmak, layığını bulduğunu görmek, çok öfkelenmek, öfkeden kudurmak/deliye dönmek, ışığı görmek, gerçekleşmek, meydana gelmek, içini görmek, kanmamak, bakmak, ilgilenmek, çözüm bulmaya çalışmak, kendi gözleriyle görmek, görüşürüz, görüşmek üzere, görüşürüz, görüşmek üzere, yarın görüşürüz, şimdilik hoşça kal, şeffaf, tahterevalli, aşağı yukarı hareket etmek, anlarsın ya anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

see kelimesinin anlamı

görmek

intransitive verb (have sight)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I can't see. Can you turn on the light?

izlemek, seyretmek, görmek

transitive verb (view as a spectator)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Have you seen her latest film?
Bu aktörün en son filmini izledin mi (or: gördün mü)?

görmek

transitive verb (observe)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Have you ever seen such a big book?
Sen hiç bu kadar büyük bir kitap gördün mü?

seçmek

transitive verb (make out)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Can you see that hill in the distance?

görmeye gitmek, ziyaret etmek

transitive verb (visit)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I'd like to go and see Aunt June this weekend.
Bu hafta sonu teyzemi görmeye gitmek istiyorum.

ile görüşmek

transitive verb (consult)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I need to see a doctor.
Bir doktorla görüşmek istiyorum.

anlamak, görmek, kavramak

transitive verb (perceive)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I see the situation differently.
Ben durumu farklı bir şekilde görüyorum.

anlamak

transitive verb (figurative (understand) (bir şeyi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I see what you're saying, but I still don't agree.

anlamak

intransitive verb (understand)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I see. So that's why you weren't home.
Anlıyorum. Demek bu yüzden evde yoktunuz.

piskoposluk

noun (ecclesiastic office)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The see was left vacant until a new bishop was appointed.

ortaya çıkarmak

intransitive verb (find out)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'll see if my father knows anything about it.

görmek

intransitive verb (observe)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Those who saw said it was a terrible sight.

bakmak

intransitive verb (look at the situation) (duruma, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Let's see, what do we need to do next?

gözünde canlandırmak

transitive verb (visualize)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I can just see the look on his face!

kabul etmek

transitive verb (find acceptable)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Yes, I definitely see that. What a great plan!

olarak görmek, gözü ile bakmak, nazarıyla bakmak

transitive verb (regard as, consider)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I see her as a future prime minister.

emin olmak

transitive verb (assure)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He looked all around to see that no one was present.

çıkmak, flört etmek

transitive verb (date)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We've been seeing each other for three weeks.

görüşmek

transitive verb (keep company with)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You've been seeing a lot of those boys lately, haven't you?

bakmak, ilgilenmek

transitive verb (attend to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The doctor will see you now.

görmek

transitive verb (gambling: accept a bet) (iskambil)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'll see your hundred, and raise you a hundred.

görüp geçirmek

transitive verb (know)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This boat has seen better days.

farketmek

transitive verb (notice)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I see the miners have gone on strike again, according to the paper.

C harfi

noun (3rd letter of alphabet)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Does your surname begin with a C or a K?

C

noun (school grade: pass) (geçer not)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
If I can manage to get a C in physics, I will be able to graduate on time.

do notası

noun (musical note) (müzik)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
If I sing this in the key of C I can hit the high notes.

C, selsiyus

noun (temperature: centigrade, celsius) (sıcaklık)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Water freezes at 0 degrees C.

görmek

transitive verb (textspeak, abbreviation (see)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
C U 2nite! [See you tonight!]

icabına bakmak

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (attend to, deal with)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Our guests will be here soon, so I'd better see about getting some food prepared.

düşünmek

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (consider)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You want to go out tonight? Well, we'll see about that when you've finished all your homework.

bakmak, ilgilenmek

phrasal verb, transitive, inseparable (US (look after, take care of)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

içeri buyur etmek

phrasal verb, transitive, separable (welcome and show in) (birisini)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

kovalamak

phrasal verb, transitive, separable (informal (chase away or dismiss)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The dog saw off the cat that was eating its food.

geçirmek, uğurlamak, yolcu etmek

phrasal verb, transitive, separable (say farewell to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He came to the airport with me to see me off. I'll drive you to the station and see you off.

kapıya kadar geçirmek

phrasal verb, transitive, separable (show to the door)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

uğurlamak

phrasal verb, transitive, separable (bid farewell to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It was very late when he saw the last of the guests out.

kontrol etmek

phrasal verb, transitive, inseparable (UK (building: tour, inspect)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

sonuna kadar götürmek

phrasal verb, transitive, separable (informal (task, project: complete)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It won't be easy, but we'll see this project through.

yeterli olmak

phrasal verb, transitive, separable (informal (be sufficient)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
$150 a week is enough to see you through.

bakmak, ilgilenmek, meşgul olmak

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (tend or attend to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Your bicycle has a flat tire, sir? We'll see to it right away.

Vatikan

noun (Vatican)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
On Monday, the Holy See released a statement condemning the violence and calling for a peaceful resolution to the crisis.

anlıyorum

interjection (I understand)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
So, you don't like this office? I see. We'll try to get you moved as soon as possible.

görüşmeyeli uzun zaman oldu

interjection (slang (I haven't seen you for a long time)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Hey, Andrew! Long time no see!

anlamasına/görmesine yardım etmek

transitive verb (help him to understand)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I wish I could make him see how much I love him.

görülmesi gereken

adjective (informal ([sth] recommended to be seen)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Citizen Kane is one of the must-see movies of all time.

madalyonun her iki yüzünü de görmek

verbal expression (figurative (be impartial)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Even though you see both sides, you still have to make a decision.

sonuna yaklaşıldığını görmek

verbal expression (figurative, informal (reach the end of a project) (projenin, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
After working 15 hours a day on it for three weeks, he finally started to see daylight.

meyve vermek

verbal expression (figurative (come to fruition) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I thought your trip round the world would never see daylight.

çift görmek, biri iki görmek

verbal expression (have blurred vision)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I thought I was seeing double, but it was just that my glasses were steamed up. Those are twins? I thought I was seeing double!

flört etmek

verbal expression (informal (be dating)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

hemfikir olmak

verbal expression (figurative (agree)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We don't always see eye to eye.

uygun görmek

transitive verb (consider appropriate: to do [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Only use as much paint as you see fit.

yeni yılı kutlamak

verbal expression (celebrate changing of year)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
How did you see in the New Year?

başka bir gözle bakmak

verbal expression (figurative (fresh perspective)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Since they repainted the town hall I'm seeing it in a new light.

layığını bulduğunu görmek

verbal expression (ensure fairness)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I don't want revenge; all I want is to see justice done.

çok öfkelenmek, öfkeden kudurmak/deliye dönmek

verbal expression (figurative (get angry)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When he insulted my girlfriend I saw red and hit him.

ışığı görmek

verbal expression (figurative (understand)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
After Ann explained it to me I could finally see the light.

gerçekleşmek, meydana gelmek

verbal expression (figurative (come into being)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Your plan is so bad it will never see the light of day.

içini görmek

(look through)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I can see through your curtains! Maybe you should get some thicker ones?

kanmamak

(figurative (not be deceived)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Mom can always see through your excuses.

bakmak, ilgilenmek

verbal expression (informal (ensure, make sure)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
See to it that you're home by midnight, or you'll be grounded.

çözüm bulmaya çalışmak

verbal expression (try to find solution)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The mechanic said he'd see what can be done to repair my car.

kendi gözleriyle görmek

verbal expression (informal (witness at first hand)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I would never have believed it if I hadn't seen it with my own eyes.

görüşürüz

interjection (slang (see you: goodbye for now)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

görüşmek üzere

interjection (informal (goodbye until we meet again)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I have to go now - see you again soon!

görüşürüz, görüşmek üzere

interjection (informal (goodbye for now)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
See you soon, Edna!

yarın görüşürüz

interjection (informal (goodbye until tomorrow)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

şimdilik hoşça kal

interjection (informal (Goodbye for now!)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

şeffaf

adjective (informal (transparent)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Her see-through shirt leaves nothing to the imagination.

tahterevalli

noun (child's playground toy)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The sisters played on the seesaw together.

aşağı yukarı hareket etmek

intransitive verb (figurative (move back and forth)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)

anlarsın ya

expression (please understand)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I need money to buy new shoes, you see.

İngilizce öğrenelim

Artık see'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

see ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.