İngilizce içindeki check list ne anlama geliyor?
İngilizce'deki check list kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte check list'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki check list kelimesi çek, hesap, denetim, kontrol, doğrulamak, teyit etmek, kontrol etmek, kontrol etmek, test etmek, bakmak, kontrol etmek, gözden geçirmek, kareli, bilet, kareli desen, şah, şah çekme, denetleyici, onay imi, teftiş etmek, pas geçmek, frenlemek, durdurmak, kontrol etmek, denetlemek, engellemek, emanete bırakmak, emanete vermek, şah çekmek, işaretlemek, şarj yapmak, teslim etmek, şah çekmek, defans yapmak, kontrol etmek, giriş yapmak, teslim etmek, görüşmek, görüşmek, giriş yapmak, -i araştırmak, işaret koymak, işaretlemek, kontrol etmek, kontrol etmek, incelemek, bakmak, almak, ödünç almak, otelden ayrılmak, doğrulanmak, ölmek, araştırmak, kontrol etmek, geçmiş sorgulaması, karşılıksız çek, bagaj check-in, bagaj kontrol noktası, tasdikli çek, onaylı çek, karşılıklı çek, bilet kontrolü, baksana, onay işareti, onay imi, kontrol etmek, denetlemek, kontrolden geçirmek, genel sağlık kontrolü, resepsiyon, çek defteri, kasa, ödeme yeri, ödeme sayfası, otelden ayrılma/çıkış yapma, otelden ayrılma/çıkış saati, çıkış, sağlık kontrolü, tekrar kontrol etmek, denetime tabi tutmak, denetim/kontrol altında tutmak, kontrol etmek, denetlemek, kontrol altında tutmak, ertelenen/iptal edilen maç/konser için seyirciye verilen bilet, sonraya erteleme, indirimde tükenen malı daha sonra yine indirimli fiyata alabilme hakkı, gerçeği gösterme, yazım denetimi, yazım denetimi yapmak, yazım hatalarını kontrol etmek, rastgele kontrol, vadesi geçmiş çek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
check list kelimesinin anlamı
çeknoun (order for bank to pay) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I'm going to pay the bill with a check. The winner will receive a cheque for 1 million euros. |
hesapnoun (US (restaurant, hotel: amount owed) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The diners asked for the check. Lokantada yemeklerini bitirince hesabı istediler. |
denetim, kontrolnoun (inspection, test) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The technician is going to perform a check on the car. Usta otomobili denetimden geçirecek. |
doğrulamak, teyit etmektransitive verb (with object: verify [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Always check the date on any dairy products which you're about to buy. |
kontrol etmektransitive verb (with clause: verify) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Please check that the balance of my account is at least four hundred dollars. |
kontrol etmektransitive verb (examine, inspect [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The airport staff checked my hand luggage. |
test etmektransitive verb (test [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The mechanic is going to check the transmission. |
bakmak, kontrol etmektransitive verb (look inside [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) "I can't find my keys." "Have you checked your pockets?" |
gözden geçirmektransitive verb (check progress, state of [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) How often do you check your e-mail? |
kareliadjective (pattern: checkered) (desen) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He was wearing a blue check shirt and large horn-rimmed glasses. |
biletnoun (US (ticket, token) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The partygoers received a check for their coats. |
kareli desennoun (pattern with squares) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The skirt was covered in checks. |
şah, şah çekmenoun (chess move) (santranç) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The chess player put his opponent in check. |
denetleyicinoun (person, thing that restrains) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The U.S. Congress acts as a check on the president. |
onay iminoun (US (tick: check mark against list item, etc.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I put a check next to the tasks I had done that morning. |
teftiş etmekintransitive verb (investigate) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I don't know if I locked the door - would you check? |
pas geçmekintransitive verb (poker) (poker) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Are you going to bet or check? |
frenlemektransitive verb (restrain [sth]) (öfkesini, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The boxer needs to check his aggression. |
durdurmaktransitive verb (halt, stop [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The defenders checked the onslaught by the attackers. |
kontrol etmek, denetlemektransitive verb (control [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Try to check the flow of water by turning the valve. |
engellemektransitive verb (impede [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The rough terrain checked the progress of the hikers. |
emanete bırakmak, emanete vermektransitive verb (deposit [sth] in safety) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Guests can check their coats at the door. |
şah çekmektransitive verb (chess piece: put in check) (satranç) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My opponent moved his knight and I realised he had checked my king. |
işaretlemektransitive verb (US (mark [sth] with a tick) (kutucuk, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Check the box that says "I accept". |
şarj yapmaktransitive verb (US, Can (hockey: block player) (buz hokeyi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Never check another hockey player from behind because it could cause a serious spinal injury. |
teslim etmektransitive verb (baggage: hand in) (bagaj) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We just had enough time to check our bags and run to the gate when we arrived at the airport. |
şah çekmektransitive verb (chess opponent: put in check) (satranç) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) In two moves, Kasparov will check the challenger. |
defans yapmaktransitive verb (hockey: use a defensive move against [sb]) (buz hokeyi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
kontrol etmekphrasal verb, transitive, inseparable (inspect for presence of) (bir şeyin varlığını) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Ann checked the document for errors before printing it out. |
giriş yapmakphrasal verb, intransitive (register: at hotel, etc.) (otel) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) What time may we check in to our hotel room? |
teslim etmekphrasal verb, transitive, separable (luggage: register) (bagaj) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) At the airport, I checked in my bags at the desk and was given my boarding pass. |
görüşmekphrasal verb, intransitive (figurative, informal (make contact, compare notes) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Let's check in tomorrow morning and see how you're doing with this task. |
görüşmek(figurative, informal (make contact, compare notes) (düzenli olarak) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) While Steve was working off site, his boss checked in with him once a day by email. |
giriş yapmakphrasal verb, transitive, inseparable (sign or book into: hotel, etc.) (bir yere) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My flight arrived late so I had to check into a hotel near the airport. |
-i araştırmakphrasal verb, transitive, inseparable (US (investigate) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) We are checking into discount flights to London. |
işaret koymak, işaretlemekphrasal verb, transitive, separable (mainly US (mark checklist item with a tick) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
kontrol etmekphrasal verb, transitive, inseparable (verify state, progress of [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) When Janet left the children alone at home, she called frequently to check on them. |
kontrol etmekphrasal verb, transitive, separable (informal (try to verify) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The inspector checked out the suspect's alibi by questioning his friends. |
incelemekphrasal verb, transitive, separable (informal (investigate, examine) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) When you're in New York, be sure to check out that camera store I told you about. |
bakmakphrasal verb, transitive, separable (slang (look at) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Check out that guy in the top hat! |
almak, ödünç almakphrasal verb, transitive, separable (book, etc.: borrow from library) (kütüphaneden) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I checked out two books from the library last week and I've lost one of them. |
otelden ayrılmakphrasal verb, intransitive (hotel: sign out) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) At this hotel, you must check out by 11:00 am or pay for another day. |
doğrulanmakphrasal verb, intransitive (slang (be verified) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) His alibi checked out. |
ölmekphrasal verb, intransitive (figurative, slang, euphemism (die) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) There were rumors that the crime boss had checked out some time ago. |
araştırmakphrasal verb, intransitive (verify [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
kontrol etmekphrasal verb, transitive, inseparable (observe progress) (iyi olup olmadığını) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When it's very hot, remember to check up on your elderly neighbors every couple of hours. |
geçmiş sorgulamasınoun (investigation into [sb]'s past) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Background checks provide information about prospective employees. |
karşılıksız çeknoun (cheque: insufficient funds) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We have had too many clients write bad checks, so now we only accept cash. |
bagaj check-innoun (check-in, registration of luggage) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I checked in my baggage at the baggage check. |
bagaj kontrol noktasınoun (security inspection of luggage) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) They stopped me at the baggage check when the scanner picked up something strange. |
tasdikli çek, onaylı çek, karşılıklı çeknoun (check guaranteed by a bank) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I need to make a payment by certified cheque. |
bilet kontrolünoun (registration process) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Check-in for our flight closes at 15:30. |
baksanainterjection (US, slang (look) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Check it out, man! That car's just too cool. |
onay işareti, onay iminoun (US (tick: list item, correct answer, etc.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He wrote a check mark next to each completed task on his list. |
kontrol etmek, denetlemek(examine, inspect) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I always check over the engine carefully before a long car journey. |
kontrolden geçirmek(luggage: put into plane's hold) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If you have to change flights, the airline can check your luggage through to the final destination. |
genel sağlık kontrolünoun (routine medical examination) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My company insists I have a check-up once a year. |
resepsiyonnoun (at hotel, etc.: reception) (otel) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
çek defterinoun (banking) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I need to pay bills, but I can't find my checkbook. |
kasa, ödeme yerinoun (store: payment counter) (mağaza, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I think I left my wallet at the checkout. |
ödeme sayfasınoun (uncountable (online: payment screen) (çevrimiçi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Go to checkout and enter your credit card information. |
otelden ayrılma/çıkış yapmanoun (uncountable (hotel: vacating room) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Be sure to examine your bill carefully on checkout. |
otelden ayrılma/çıkış saatinoun (uncountable (hotel: vacating time) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Checkout is at 11am. |
çıkışnoun as adjective (hotel: vacating room) (otel) Check-out time on the departure day is until 12:00 am. |
sağlık kontrolünoun (routine medical exam) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I have a doctor's appointment tomorrow, but don't worry--it's just a regular checkup. |
tekrar kontrol etmektransitive verb (cross-check, inspect again) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) We should double-check our grocery list to make sure we have everything we need. Let's double-check those figures to make sure we got them right. |
denetime tabi tutmak, denetim/kontrol altında tutmakverbal expression (control, restrain) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He had to hold his anger in check when his son wrecked the car. |
kontrol etmek, denetlemekverbal expression (informal (monitor) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'm keeping a check on his work to ensure that he's doing it right. |
kontrol altında tutmakverbal expression (control) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The European Central Bank has kept inflation in check. |
ertelenen/iptal edilen maç/konser için seyirciye verilen biletnoun (US, informal, literal (ticket to rescheduled event) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The team cancelled the game and offered a rain check to the ticket holders. |
sonraya ertelemenoun (US, informal, figurative (promise to postpone offer until later) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I'll have to take a rain check on dinner tonight: I have to study for an exam all night. |
indirimde tükenen malı daha sonra yine indirimli fiyata alabilme hakkınoun (US, informal, figurative (ticket entitling customer to sale price later) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The store was out of the advertised sausages, but they gave me a rain check. |
gerçeği göstermenoun (informal ([sth] that disabuses [sb] of unrealistic ideas) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
yazım denetiminoun (feature: checks spelling) (özellik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Remember that the spell check can be wrong sometimes! |
yazım denetimi yapmakintransitive verb (check for spelling errors) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Does this program automatically spellcheck? |
yazım hatalarını kontrol etmektransitive verb (document: check spelling) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Don't forget to spellcheck the file before you email it to me. |
rastgele kontrolnoun (impromptu inspection) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The ticket inspectors did a spot check to see who had bought tickets. |
vadesi geçmiş çeknoun (bank order cashed late) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
İngilizce öğrenelim
Artık check list'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
check list ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.